gaziantep escort
Bugun...



'Araştırmacı Gazetecilik' efsanesi aydınlatmaya devam ediyor


facebook-paylas
Güncelleme: 09-02-2024 13:57:01 Tarih: 25-01-2024 23:07

'Araştırmacı Gazetecilik' efsanesi aydınlatmaya devam ediyor

24 Ocak Pazar günü;

her Pazar sabahı olduğu gibi halı sahada futbol oynamaya gitmiştim.

 

Spor sonrası arkadaşlarla çay sohbet, derken; eve dönüşüm öğle civarıydı.

İstanbul’da güneşli bir kış günüydü.

Evde biraz tembellik yaptıktan sonra, televizyonda kanal ararken;
haber önüme altyazılardan düştü:

“Uğur Mumcu, Ankara’da bombalı suikast sonucu öldürüldü.”

 

Evde acı acı çığlık atmaya başladı annem ve babam;

müstakbel eşim Sibel, dehşet içinde salona koştu…

Kafamı duvarlara vurmak istiyorum…

Sanki bir kabustan uyanmaya çalışıyorum.

Haberler ve görüntüler artmaya başladı, sorumsuz bir anlayış içinde…

Cinayet mahallinin kapıları adeta herkese açıldı, bütün deliller olay yerinde yok ediliyordu…

Gözlerimize inanmadık…

 

Hemen; öğleden sonra;
Sibel ile Cumhuriyet Gazetesi’nin Babıali’deki eski efsanevi merkezine koştuk.

 

1987’de Türkiye’ye döndüğümden beri;
yobazlığın en sinsi ve açık şekillerde hücrelerimize adım adım yayıldığını

ilk gören kişilerden biriydim.

 

Ne yazık ki;
o günlerde insanlar, 12 Eylül döneminin bozuk düzeninden,

ANAP iktidarından nasiplenme peşinde koşuyorlardı.

 

İkazlarım; gerek insanların, gerek çevremin, gerek siyasilerin

bir kulağından girip, diğerinden çıkıyordu.

 

Maalesef; tehlikeyi göremeyenler arasında, en başta SHP geliyordu.

Ne rahmetli Erdal İnönü, ne de onun genel sekreteri Deniz Baykal, durumun farkındaydılar.

 

Gerçekleri görebilen çok az sayıda insanla, sık sık buluşmaya başladık.

Özellikle,;
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden,

Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurmakta olan Prof. Muammer Aksoy,

Hürriyet Gazetesi baş yazarı Oktay Ekşi,

ÇYDD’yi kuran Prof. Aysel Ekşi ve Prof. Türkan Saylan,

Prof. Necla Arat,

Mustafa Kemal Derneği yöneticileri;
benim hayatımda, artık; sanatçı dostlarımdan neredeyse daha sık görüştüğüm

yol arkadaşlarım haline geldiler.

 

Şimdilerde; sevgili büyüğüm Yekta Güngör Özden’le,

sürekli haberleşmeye devam ediyoruz.

 

İşte o yıllarda;
bizim Atatürkçü grubumuzun, sürekli hedefleri ve faaliyetleri vardı ve

kimsenin önem vermediği veya görmediği yobaz sızmaları duyurmaya çalışıyorduk.

 

Özellikle bunların en tehlikelisi olan;
163. maddenin, 141. ve 142. ile beraber kaldırılma riskiydi.

 

Yeni kuşak dostlarımızın birçoğu bilmez;

141. ve 142. Türk Ceza Kanunu’nda

komünizm propagandası yapma yasağı ile ilgili ceza maddeleriydi.

 

Mesela; bu yasalar nedeniyle, bir kahvede otururken;
sakin bir şekilde önündeki boş bir kağıda Rus bayrağı çizen bir genç,

şayet; yan masadan bir ihbar gelirse, karga tulumba karakola götürülebiliyordu.

 

163. madde ise;

dincilik ve şeriat propagandasını yasaklayan, ilgili ceza maddesiydi.

 

Sovyetler Birliği, Berlin Duvarı’nın çöküşünden sonra hızla dağılmış ve

komünist fikirleri ihraç etme senaryosu kapanmıştı.

Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti;
laik, demokrat, özgürlükçü siyasi rejimi ve yaşam tarzı ile

Orta Doğu’nun din devletleri için büyük bir kötü örnek sayılıyordu.

 

Dolayısıyla, başta İran’dakiler olmak üzere;
birçok yobaz terör örgütü için laik Türkiye savunucuları, doğrudan hedef sayılıyordu.

 

Zaten; İran’da anti-laik teröristlerin eğitildiği,

artık; olağan gazete haberleri arasındaydı!

 
BİRBİRİ PEŞİ SIRA CİNAYETLER…


Alçak katiller, aramızdan ilk Muammer Aksoy’u çekip aldılar.

31 Ocak 1990’da evinin girişinde hainlerle karşılaştığında;
o saldırının nereden geldiğini, çok iyi biliyordu.

 

Öldürülmeden belki 4-5 gün önce, Ankara’da kendisiyle yaptığım konuşmada;
o haftaki makalemi kutladıktan sonra,
“Bedri’ciğim dikkatli yaz, biliyorsun; bu adamların niyeti kötü” demiş,

ben de kendisine;

“Sevgili Muammer Bey, bizler yazmazsak kim yazar?

Biz, doğruları söylemeye mecburuz” dediğimde;
“Sen de haklısın Bedri’ciğim, haklısın yaz, devam et” demişti.

 

Aklıma o konuşma geldi…

Maalesef, Aksoy’un ardından; hızla diğer cinayetler geldi,

aynı alçak merkezden düğmeye basıldığı, çok açık olan…

 

Aynı yıl;
7 Mart’ta Çetin Emeç,

4 Eylül’de Turan Dursun,

6 Ekim’de Bahriye Üçok sırayla, yine kahpe suikastlerle aramızdan alındılar.

 

2014’te onanan “Umut Davası”nda, temyiz incelemesini yapan

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi mahkûmiyet kararını verdi.

 

1988-1999 yılları arasında gerçekleştirilen ve

aralarında Aksoy, Mumcu, Üçok ve Kışlalı’nın da bulunduğu suikastleri,

aynı zamanda; 1990-1994 yılları arasında,

aralarında; Çetin Emeç ve Turan Dursun cinayetinin de olduğu saldırıları gerçekleştiren

Tevhid-Selam Kudüs Ordusu’nun ve İslami Hareket Örgütü’nün, 

silahlı terör örgütü nitelikleri, Yargıtay tarafından 2002 yılında kabul edilmişti.

 

Sanıkların; Kudüs Ordusu ve SAVAK lağvedildikten sonra kurulan

İran Gizli Servisi SAVAMA ile bağlantıya geçerek, askeri eğitim aldığı ortaya çıktı.

Şaşırdık mı?

Tabii ki hayır!

İpuçlarının; azmettiriciler noktasında nerelere doğru tırmandığını, varın siz düşünün!

 
Araştırmacı-gazeteci Uğur Mumcu bugün bir efsane.

Yeni kuşak için, adını duydukları bir abide, örnek bir gazeteci, demokrasi şehidi.

Ayrı kentlerde yaşamamıza rağmen;
her an temasta kaldığım ve haftada en az üç kere, gidişat üzerine istişare yaptığımız

mütevazı bir örnek, harika bir “bilen” dosttu.

 

Onun esprileri, cesareti,

Türkçe’yi hem okunur, hem anlaşılır, hem de edebi üslupla kullanabilme meziyetleri

paha biçilmezdi.

 

Bugün, “araştırmacı gazetecilik” dendiğinde; akla gelen ilk isim olan Mumcu,

günümüzün genç gazetecilerine örnek olmaya ve ışık tutmaya devam ediyor… 

 

Ankara’da değerli eşi Güldal Mumcu’nun yönettiği

UM:AG (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı);

genç gazeteci adaylarına, meslek kapılarını en güzel şekilde açan; çok önemli bir kurum.

 

Mumcu; ölümsüzlüğü en derinden kanıtlanmış isimlerden biri, bu coğrafyada…

Mumcu yaşasaydı neler olurdu, bunu hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz.

Türkiye’nin her yerinden yurtsever ve her önemli mevkiinde görevli

Cumhuriyetçi, Atatürkçü vatanperverler ona güvenerek, büyük bir bilgi akışı sağlarlardı. 

 

Bunlar, ayrı bir makale veya kitap konusu…

Ama; mesela, size şu kadarını söyleyebilirim;

hasbelkader bugünkü ortama ışınlansaydı,

herhalde sözde muhalefetin yine bir bölünme yarışında olduğunu gördüğünde, isyan eder ve

“Siz geçmişten hiç mi ders almazsınız, hepiniz mi intihar peşinde koşuyorsunuz?” diye,

kalemini oynatırdı.

 

Onu, gerçekten çok arıyoruz.

Öte yandan; Barış Terkoğlu, Barış Pehlivanlı, Murat Ağırel gibi birçok genç gazetecinin,

onun değerleri ve cesaretiyle, gazetecilik mesleğinin yüz akı olarak;

görevlerine korkusuzca devam etmeleri;

Mumcu örneğinin ve mayasının, Türkiye’de tuttuğunun kanıtı, en büyük kanıtıdır.

 

 


Bedri Baykam







Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA